samedi 14 septembre 2013

avec qui organiser un évèment en Rhône -Alpes ?

AVEC  DJ-OKAN

Cette équipe dynamique et expérimentée
saura vous conseiller et prendre en charge toute l'organısation:

Marıages
anniversaire
fête de famille ou entre copains,....
dans une ambıance turque.


İls vous proposent 3 packs pour passer une belle journée
ou une fabuleuse soirée ....

A consulter sur:


Bir Reha Erdem kıyameti

Reha Erdem'in merakla beklenen yeni filmi 'Şarkı Söyleyen Kadınlar', Toronto Film Festivali'nde dünya prömiyerini yaptı. Sinema yazarı Selin Gürel, filmi Toronto'da izledi ve Radikal için yazdı.
acebook'ta paylas
Bir Reha Erdem kıyameti
Reha Erdem filmlerinde, size bir Reha Erdem filmi izlediğinizi tekrar tekrar hatırlatan bazı detaylar vardır. Bu detayları yakaladıkça, hem tanıdık sularda yüzdüğünüz için rahatlarsınız hem de filmlerin gerçek hayat deneyiminizin yakınından geçmeyen tabiatları yüzünden yabancı bir âleme daldığınızı bilirsiniz. Aynı anda hem tanıdık hem yabancı olabilen bu filmlere kucak açmak ya da onlardan köşe bucak kaçmak size kalmıştır. 
Erdem’in Toronto Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan son filmi ‘Şarkı Söyleyen Kadınlar’, tam adıyla ‘Şarkı Söyleyen Kadınlar ya da Adem’in Yakarışı’ bu kuralı bozmayacak. Reha Erdem filmografisinde gözü kapalı olarak sayacağınız ilk, ikinci ya da üçüncü favoriniz olmayabilir ama ‘Hayat Var’, ‘Kosmos’ ve ‘Beş Vakit’in sert, kontrollü ve düzgün bir el hareketiyle çizilmiş hatlarını yumuşatan, bu filmlerin sınırlarından isyankâr bir havayla dışarı adım atan, bir önceki Erdem filmi ‘Jîn’in masal dünyası ile hâlâ alışverişte bulunan, ‘A Ay’ gibi yerin iki karış yukarısında yürüyen, bir parça kaçık bir film bu. 
‘Şarkı Söyleyen Kadınlar’ın tek bir türün sınırları içine girdiğini söyleyemeyiz ama her şeyden önce hikâyenin tepesine çöreklenen ve bel kemiğini oluşturan felaket/kıyamet filmi öğelerinden beslendiği kesin. Adada yaşanan bir deprem öncesi paniği ile atların yakalandığı bir salgın hastalık halinin getirdiği kıyametvari atmosferi bir araya getiren film, ada metaforu sayesinde -tıpkı ‘Kosmos’ta olduğu gibi- dünyanın geri kalanından çok uzakta bir yerde yaşanıyormuş gibi görünen ilginç bir kesit sunuyor izleyiciye. Oysa ‘ada’ şehre o kadar da uzak değil. Ama beklenen felaket yüzünden yavaş yavaş terk edildikçe, şehir olduğundan çok daha uzakta kalıyor sanki. Adanın terk edilmişliği, etrafta can çekişen atların görüntüleri üzerine binince, felaket senaryosu kıyamet senaryosuna dönüşüyor. Gerçekte olmasa da akıllarda… Filmin özellikle ilk yarısının tedirgin ediciliği bu yüzden.

Zavallı erkekler…

Herhangi bir Erdem filmi gibi, ‘Şarkı Söyleyen Kadınlar’ da derdini büyük ölçüde metaforlarla anlatıyor. Asaletin, erdemin ve sadakatin simgesi olan atların toplu ölümü, insanların bütün bu değerleri kaybedişinin bir işareti. Erkek karakterler, değerlerin çöküşünün canlı sembolleri. Etrafa zehir saçan birer zavallı. Kadın karakterler ise doğayla iç içe, barış, güzellik, huzur ve estetik dolu kendi ayrıksı dünyalarında nefes alabiliyor sadece. Erkeklerin zehrinden nasiplendikleri zamanlarda durgunlaşıyorlar. Bir aradayken ise tüm tehlikelerden uzakta, rüzgâra doğru haykırıp anlık özgürlüklerini ilan ediyorlar. 
Karakterlerden biri, performansı ve hikâyedeki yeriyle filmin lokomotifi konumundaki Binnur Kaya’nın canlandırdığı Esma, Halit Ergenç’in seslendirdiği dış sesin de söylediği gibi, içi tanrı inancıyla dolu, saf bir ruh. ‘Yeryüzündeki diğer ruhların tesellisi’. Sanki hiç büyümemiş Esma’nın film boyunca sık sık üzerine geçirdiği koyu kırmızı pelerini, ‘Jîn’deki ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ metaforunu hatırlatıyor. Aradaki en önemli fark, ormanda başına türlü işler gelen Esma’nın tanrı inancıyla hayatına yön vermesi ve filmin ‘kurdunun’ evinde çalışması. Yani tehlikenin tam ortasında. Esma’nın tertemiz vicdanının rehberliğinde ilerlemek, hikâyenin yukarıda bahsettiğimiz ‘yerin iki karış yukarısında yürüyen’ halini baştan sona ayakta tutuyor. Ayrıca filme ulvi bir kimlik de kazandırıyor. (Kadınlar için seçilen ‘Esma, Meryem, Hale’ gibi din çağrışımı yapan isimler de bu kimliğin görmezden gelinmemesini garantiliyor doğrusu.) 
Erdem’in filmlerinin merkezine oturtmayı çok sevdiği ‘ergen genç kız’ kontenjanından öyküye dahil olan Meryem ise hem arzu nesnesi hem masumiyetin sembolü olarak Esma’yı bütünlüyor. İki karakterin kusursuz bir ikiliye dönüşmesi bu yüzden. Meryem’i canlandıran Deniz Hasgüler’i ‘Jîn’de de izlemiştik. 

Yerel bir pencere açıyor 

Yabancılaştırıcı öğeler kullanmaktan ve seyirciyle arasına mesafe koymaktan çekinmeyen Erdem, şiir dizeleri, tekerlemeler ve yer yer Şekspiryen diyaloglardan da beslenerek, bütün dinlerin birleştiği noktaya odaklanıp, yekpare bir dinin, daha da ötesi genel olarak din fikrinin karşıtlarını ve yandaşlarını içeren nihai bir savaşa sokuyor izleyiciyi. Yer yer kurduğu Türkiye bağlantılarıyla sınırlı da olsa yerel bir pencere de açıyor. ‘A ay’ın ada metaforundan başlayıp ‘Kosmos’un doğayla barışık şifacısına uzanan bir geçmiş filmler geçidi de yapıyor üstelik. Görüntü yönetmeni Florent Herry’nin standart kalitesini de unutmamalı. Yine de ‘Şarkı Söyleyen Kadınlar’ın belli Erdem filmlerinin sevilmesini sağlayan keskin ve kesin ustalık gösterisine sırtını dönmüş, sanki bağımsızlığını ilan etmiş gibi bir imaj çizdiğini kabul etmek gerek. Bu metaforlar, temsiller ve yabancılaştırıcı öğeler denizi yer yer fazla naif gelebilir. Veya bütün bunları yönetmenin özgürleşme hareketi olarak da algılayabilirsiniz. 
‘Şarkı Söyleyen Kadınlar’ kesinlikle Erdem imzası taşıyan ama Erdem’in kendini rüzgârın yönüne doğru bıraktığı bir film. İzlemeden önce tedbir almanızı gerektirmeyecek, izledikten sonra hayata devam etmenizi engellemeyecek türden.

''ben bir ağacım'' Orhan Pamuk

Ben Bir Ağacım

20 Ağustos 2013



Ben Bir Ağacım

Yapı Kredi Yayınları’nın Doğan Kardeş Dizisi’nden çıkan 'Ben Bir Ağacım' kitabında Orhan Pamuk'un kırk yıllık yazarlık hayatının en güzel sayfalarından kendi yaptığı seçmeler, bu kitaba özel çizdiği basit resimler ve 2014 yılında yayımlanması planlanan 'Kafamda Bir Tuhaflık' kitabından bir bölüm bulunuyor.

Yazar kitapta Osmanlı zamanının bir celladını ve bir padişahın kıskançlığını anlatıyor; bir ağacı, bir resmi konuşturuyor ve kendi çocukluk, gençlik ve okul hatıralarını hikâye ediyor. Kitapta aynı zamanda Pamuk’un beş yıldır yazdığı ve 2014 yılının ilk aylarında yayımlanması planlanan yeni kitabı 'Kafamda Bir Tuhaflık'tan da bir bölüm bulunuyor: 'Mevlut’un Ortaokul Yılları'...  Böylece Pamuk’a uzun zamandır arkadaşlık eden yeni romanının kahramanı Mevlut, ilk defa okur önüne çıkmış oluyor.

Orhan Pamuk, 'Ben Bir Ağacım' kitabına koyacağı parçaları seçerken metinlere dokundu, eski yazılarını değiştirdi, cümleler, paragraflar ekledi, başlıklar koydu. “Bu kitapta, şimdiye kadar yazdığım sayfalardan, en kolay anlaşılabilir ve en güçlü olanları seçmeye çalıştım” diyen Orhan Pamuk, kitabıyla ilgili düşüncelerini şöyle dile getiriyor: “Kitabın kalbinde, hakkında hayaller kurmaktan hoşlandığım iki konu var: Tarihin esrarlı yüzü, çocukluk ve öğrencilik yıllarının hatıraları. Romanlarımda ve düzyazılarımda bu iki kaynağa hep geri döndüm. Her seferinde de iki konunun kafamda iç içe geçtiğini hissettim. Yani: Tarihin çocuksu yanı ile çocukluğun tarihsel yanı.” 

'Ben Bir Ağacım' kitabının, yazarın hem yeni ve genç okurlarının, hem de eski severlerinin ilgisini çekeceği düşünülüyor. 

Doğan Kardeş Dizisi: Türkiye’nin en eski çocuk dergisi Doğan Kardeş’in adını taşıyan ve 1992’den beri çocukların kitaplıklarına konuk olan bu dizi, okul çağı, ilkgençlik ve başvuru kitaplığı gibi alt başlıklarda, çocuk yazınının en seçkin kitaplarını albenili baskılarıyla çocuklara ulaştırıyor. Bu dizinin içinde yer alan "Seçmeler" serisiyle Yapı Kredi Yayınları bugüne dek, Yaşar Kemal’den Sabahattin Ali’ye, Gülten Akın'dan Sabahattin Kudret Aksal’a, Nâzım Hikmet'den Orhan Veli'ye ve toplam 25 şair ve yazarı genç okurlarıyla buluşturdu.

Doğan Kardeş Seçmeler Dizisi, özellikle genç ve yazarla ilk kez tanışacak okuyucular düşünülerek hazırlanıyor. Bu dizide yazarın rahat ve kolay okunur parçaları seçilerek bir önsöz eşliğinde sunuluyor.

Kitabın kapak resmi: Orhan Pamuk’un bu kitaba özel yaptığı resim.

Ben Bir Ağacım
Orhan Pamuk
128 Sayfa, 6 TL
Doğan Kardeş Dizisi, Seçme Parçalar
Yapı Kredi Yayınları

Her türlü hakkı saklıdır.
12 Eylül 2013 15:40 Perşembe TRT

'Sümela Manastırı' restore edilecek

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sümela Manastırı'nın "dünya mirası" olması için restorasyona başlayacak.

Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamaya göre, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde yer alan manastırın şu andaki durumunu belirlemeye ilişkin yapılan çalışma, arazi ölçümü ve mevcut durum belgelemesinin tamamlanmasının ardından, disiplinler arası ve bütüncül bir bakış açısıyla gerçekleştirilmesi planlanan restorasyon projeleri bekleniyor.

1378989958_sumela-manastiri-trabzon.jpg

Bakanlık, Trabzon Maçka'da deniz seviyesinden bin 150 metre yükseklikte doğal yapı ile bütünleşmiş Sümela Manastırı'nın rölöve, restitüsyon ve restorasyonu için 410 bin lira ödenek ayırdı.

Rölöve, restitüsyon ve restorasyon çalışmaları olarak üç etapta gerçekleştirilecek projeyle Sümela'nın duvarlarındaki fresklerin konservasyonu, Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez ve Bölge Laboratuvarı Müdürlüğünce yapılacak.
1378990044_sumela-ziyaretci.jpg

Geçen yıl, yerli ve yabancı yaklaşık 400 bin kişinin ziyaret ettiği manastır, tasarım, malzeme, mimarlık ve işçilik açısından dünya çapında önem taşıyor.
(AA)

vendredi 13 septembre 2013

13th Istanbul Biennial's poetic works tell the stories of cities

ISTANBUL – Hürriyet Daily News l'article complet sur http://www.hurriyetdailynews.com rubrique arts et culture

The 13th Istanbul Biennial opens its doors to the public on Sept 14 and its exhibits, on display in venues situated in the centre of the city, will be free of charge until the event closes on Oct 20

The biennial addresses the idea of public space not only from the perspective of Istanbul but from all the world cities. Cities such as Prague, Jaffa, Tel Aviv and London are the main focus of the videos, art installations and photographs.
The biennial addresses the idea of public space not only from the perspective of Istanbul but from all the world cities. Cities such as Prague, Jaffa, Tel Aviv and London are the main focus of the videos, art installations and photographs.
Hatice UtkanHatice Utkanhatice.utkan@hdn.com.tr
This year the 13th Istanbul Biennial focuses on the notion of the public domain as a political forum. The works in the biennial will serve as a matrix to generate ideas and develop practices and concepts of civilization in the city and how the public space has been conceived and formed in cities around the world. These works will be exhibited at a number of venues located in the centre of the city: Antrepo no.3 in Tophane, GalataGreek Primary School in Karaköy, ARTER and SALT Beyoğlu on İstiklal Street and 5533 in İMÇ 5th Block. The biennial addresses the question not only from the perspective of Istanbul but from all the world cities. Cities such as Prague, Jaffa, Tel Aviv and London are the main focus of the videos, art installations and photographs in the exhibition. It is evident that the artists’ works also focus on the perception of barbarity, while they highlight the role of art in this context; the biennial’s title “Mom, am I barbarian?” referring to poet Lale Müldür’s book of the same title, sheds light on the conceptual framework. The poetic video works, documentary photographs and drawings depict the problems, civilization, changes, culture and sub-cultures of the cities.....

La place Taksim d'Istanbul, ouverte à la circulation souterraine

ISTANBUL HÜRRİET DAİLY NEWS

Le trafic a commencé à couler de nouveau sur la place Taksim d'Istanbul Sept.13 matin après l'achèvement d'un projet de piétonisation controversé.  AA photo
Le trafic a commencé à couler de nouveau sur la place Taksim d'Istanbul Sept.13 matin après l'achèvement d'un projet de piétonisation controversé. AA photo
Le trafic a commencé à couler de nouveau sur la place Taksim d'Istanbul, tôt ce matin, après l'achèvement d'un projet de piétonisation controversé. La route entre le boulevard Tarlabaşı et Avenue Cumhuriyet a été rouverte à la circulation après presque un an de construction, en prenant le métro de route et enlever tout type de la circulation des véhicules et des commerces sur un total de 98.000 mètres carrés de surface autour de la place Taksim.fonctionnaires ont dit que l'ouverture de la route à Taksim aidera à soulager le trafic chaotique d'Istanbul, qui est appelé à devenir plus mouvementée avec l'ouverture des écoles le 16 septembre . La nouvelle route a deux voies seulement pour les bus de chaque côté pour une longueur de 100 mètres, ainsi que la zone de 4500 mètres carrés pour les arrêts de bus.




 
Le projet de piétonisation, qui a été réalisée par la municipalité métropolitaine d'Istanbul, comprenait non seulement amener le trafic souterrain, mais aussi la construction d'un centre commercial et de résidence dans le style d'un vieux ottoman Artillery Barracks dans le dernier espace vert du centre-ville d'Istanbul, le parc Gezi . Ce plan suscité des protestations de départ le 27 mai, lorsque les travailleurs de la municipalité ont commencé à enlever les arbres dans le parc Gezi afin de construire le centre commercial / résidence. La réaction de la police lourde pour le mouvement environnemental a déclenché des manifestations qui ont englouti le pays le 31 mai. Un tribunal d'Istanbul a annulé le projet de la caserne en Juin, tout en permettant la construction de la circulation souterraine soit terminée. 

September/13/2013

ateliers linguistiques et culinaires à la M.E.O.

LANGUES & CUISINE / ATELIERS
du lundi 23 au vendredi 27 sept. à 19h
Ateliers linguistiques et culinaires
ateliers

Comment dit-on courgette en roumain ? Fourchette en frioulan ?  Brochette en azéri… ? Cette année encore, les langues seront salées, sucrées, frites, rôties, cuites au beurre ou à l’huile, ou en cocotte ou à l’étouffée ! Onze langues d’Europe et d’Orient sont à découvrir au fil de savoureuses recettes exécutées sur le vif par des locuteurs natifs toqués de cuisine. Retrouvez-les dans le « Passeport pour les langues » et réservez vite, le nombre de places est limité !
- lundi 23 à 19h : turc (Sedef Ecer, artiste en résidence à la MEO) 
et persan (Roxana Fakouhi)

- mardi 24 à 19h : frioulan (Patricia Bisson, association France-Frioul)
et slovène (Pauline Fournier et Simona Gotal, Inalco)

- mercredi 25 à 19h : azerbaïdjanais (Jala Babayeva et Mehri Guliyeva, maison de l'Azerbaïdjan) et ouïghour (Dilnur Polat, Oghouz – Association des Etudiants ouïghours de France)

- jeudi 26 à 19h : roumain (Mihaiela Pomian & Olivier Molle, Institut Culturel Roumain) et hongrois (Agnes Balla)

- vendredi 27 à 19h : tchèque (Ilona Ponavicova, Atelier parisien de langues et de cultures slaves) polonais (Justine Wojtyniak)
et sorabe (Jean Kudela, Inalco)
Participation libre
Entrée libre pour les détenteurs du Passeport pour les Langues.
consultez l'ensemble du programme de la M.E.O.: http://www.sildav.org

jeudi 12 septembre 2013

samedi 21 septembre à la Maison d'eıurope et d'orient

samedi 21 sept. à 16h00 De l'Atlantique à l'Oural, langues en danger
Atlantique à l'Oural
Avec François Jacquesson, directeur du programme LACITO
(« Langues et civilisations à tradition orale ») du CNRS,
Erwan Evenou, écrivain breton de langue bretonne et linguiste,
et Anahit Minasyan, spécialiste du Programme
des langues en danger de l’UNESCO.
Rencontre modérée par Alexandre Asanovic
de la Bibliothèque universitaire des Langues et Civilisations

Le débat sera précédé d’une projection de Sauver ma langue, webdocumentaire réalisé par Sandro Weltin et produit par le Conseil de l’Europe.
Tous les pays d’Europe connaissent des réalités linguistiques extrêmement riches : à côté de la ou des langues élevées au statut de « langue nationale » foisonnent les langues minoritaires ou régionales, les dialectes et patois. Confrontées au nivellement qu’opère la civilisation moderne, nombre d’entre elles s’érodent ou sont en danger de disparition. Face à ce phénomène, communautés et hommes politiques manifestent des attitudes très contrastées…
entrée libre
réservations au 01 40 24 00 55

consultez l'ensemble du programme de la M.E.O.: http://www.sildav.org

Maison d'europe et d'orient / Pôle culturel européen
(Librairie - Galerie / Bibliothèque Christiane Montécot - 
Editions l'Espace d'un instant - Théâtre national de Syldavie - Bunker Malroff-Vilarski)
3, passage Hennel (accès par le 105, avenue Daumesnil ou le 140, rue de Charenton) - 75012 Paris
Métro Gare de Lyon ou Reuilly-Diderot 
Tel + 33 1 40 24 00 55


10 Eylül 2013 10:48 Salı  TRTTURK

Gaziantep'in Çingene Kızı Kanada'yı fethetti

Gaziantep’in simgeleri arasında yer alan Çingene Kızı Mozaiği, Kanada’da düzenlenen Mosaiculture Fuarı ve Yarışması’nda birinci seçildi. 

1378799402_739cingene1.jpg

Dünyadaki tarihi ve kültürel eserlerin canlı bitkiler kullanılarak sergilendiği ve tanıtıldığı Mosaiculture organizasyonuna Çingene Kızı Projesi ile katılan Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, fuara damgasını vurdu. Çiçeklerle oluşturulan ülke sembollerinin farklı bir teknikle ziyaretçilere sunulduğu organizasyonda, Büyükşehir Belediyesi ekibi Çingene Kızı Mozaiği’ni bir hafta süren çalışmanın ardından, 120 metrekare alan üzerine 15 çeşit bitkiden oluşan 18 bin 576 çiçek kullanarak resmetti.

1378799437_file.jpg

Türkiye'den sadece Gaziantep katıldığı ve birbirinden ilginç çalışmaların yer aldığı fuarda Çingene Kızı Mozaiği birinci seçilerek altın madalya ile ödüllendirildi. Organizasyona katılan Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı Şafak Tercan, "Şehrimizi en iyi şekilde temsil etmemizin haklı gururunu yaşıyoruz. Bu başarıda bize destek olan başta Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanımız Asım Güzelbey'e ve diğer ekip arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum." dedi.

Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı Şafak Tercan, "1998 yılında Montreal Belediyesi tarafından oluşturulan bu organizasyon, dünyadaki tarihi ve kültürel eserlerin canlı bitkiler kullanmak sureti ile sergilenmesi ve tanıtılmasını amaç edinmiştir. Zaman zaman farklı ülkelerde de gerçekleştirilen bu organizasyon ülkelerin tanıtımına katkı sağladığı gibi düzenlendiği kentlere de ayrı bir hareketlilik getirmekte, bu hareketlilik neticesinde ciddi ekonomik girdiler de sağlamakta." diye konuştu.
(CİHAN)

Prominent Turkish pianist Say receives prestigious music award

ISTANBUL – Hürriyet Daily News

World-renowned Turkish pianist and composer Fazıl Say has received one of the most prestigious awards in European classical music, the ECHO special jury award. DHA photo
World-renowned Turkish pianist and composer Fazıl Say has received one of the most prestigious awards in European classical music, the ECHO special jury award. DHA photo
World-renowned Turkish pianist and composer Fazıl Say has received one of the most prestigious awards in European classical music, the ECHO special jury award. 

Say received the award for his Istanbul Symphony composition. According to a written statement made by the jury, “Say received the award for his success at combining East and West in his symphony.” 

The Istanbul Symphony has been played by the Borusan Istanbul Philharmonic Orchestra, conductor Gürer Aykal, Burcu Karadağ on the ney, Hakan Güngör on the kanun and Aykut Köselerli on percussion. 

In 2008, Say received an award in the best chamber music category for a self-titled album he recorded with Moldovan violinist Patricia Kopatchinskaja. The award is given annually by the Deutsche Phono-Akademie, an association of German recording companies.

In 2001, he also received the best composer award for a Stravinsky interpretation. The Istanbul Symphony is 45 minutes long and composed of seven parts. The symphony has been played in 50 different concerts.

Say has also released a new album, “Mesopotamia,” featuring “Mesopotamia Symphony no.2” and “Universe Symphony no.3.” The album is already available in stores worldwide.
September/11/2013

Literatürk Festival to be held in October

ESSEN - Doğan News Agency

The Literatürk Festival will open on Oct 1 with a presentation by famous poet and writer Murathan Mungan.
The Literatürk Festival will open on Oct 1 with a presentation by famous poet and writer Murathan Mungan.
The Turkish-German Literature Festival Literatürk, which is annually organized in Germany’s Essen and is first of its kind in the country, will be organized this year between Oct. 1 and 9. 

The festival was launched on Sept. 10 at a press conference, attended by Literatürk Festival General Coordinator Semra Uzun-Önder, organizer Fatma Uzun, Johannes Brackmann, Andreas Goldberg and Cem Şentürk of the Turkish Research Foundation (TAM), which supports the festival. 

The festival will take place in Gelsenkirchen and Dortmund, along with Essen, with the participation of many renowned figures from Turkey and Germany. The event will open on Oct. 1 with a presentation by famous poet and writer Murathan Mungan. Poet Gülten Akın will also read her poems and on the seventh day of the festival, journalist-writer Can Dündar will talk about Gezi Park events in Essen. Mirza Odabaşı, Frank Sundermeyer, Alper Canıgüz, Murat Gülsoy, Lütfiye Güzel, Gerrit Wustmann and Tanıl Bora will be other guests of the nine-day festival. 

General Coordinator Semra Uzun-Önder said the “literary winds would blow in different venues of the Ruhr Basin,” and invited all literary lovers in the region to the event. 

Literatürk was first organized in 2005 and has so far hosted many representatives of Turkish and German culture and literature in 99 events, with the number of festival attendees increasing every year. It is a platform to make a contribution to relations between the two societies through culture and literature. One of the goals of the festival is to create a platform for young talents to make their voices heard. 

Further information about the festival can be reached at www.literatuerk.com.
September/12/2013